Ucuz Hikaye

Haberi alır almaz, onaltılığı belime taktığım gibi çay evine koştum. Piç İhsan' ı vurmuşlar.
Vardığımda Sedat' la Behçet sobanın yanına iki iskemle çekmiş, kafaları dumanlı, beni bekliyorlardı. Hiçbir şey sormadan bir iskemle de ben çekip yanlarına oturdum. Sedat bir üçlü de bana hazırlarken Ali hışımla içeriye girdi.
"Nasıl olmuş bu Behçet abi, kim vurmuş İhsan' ı?"
"Sakin ol çocuk." dedi Behçet.
"Nasıl sakin olayım abi, İhsan' ı vurmuşlar." Sedat bana hazırladığı sarmayı Ali' ye uzattı.
"Çek şundan. Birazdan anlatacağım."

Yarım saat kadar sonra duman kafalarımıza ulaştığında hepimiz gevşeyip, belimizdeki silahları masaya bıraktıktan sonra Sedat anlatmaya başladı.
"Gülsüm' ün İhsan' ı terk ettiğinden haberiniz var zaten."
"Bilmeyen mi kaldı abi, üç-dört ay ayık gezmedi İhsan, delirdi, kıza bir şey yapacak diye korkuyordum kendi başını yaktı manyak." "Allah o şırfıntının belasını versin." Son cümlesini söyledikten sonra koyverdi kendini Ali, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Hiçbirimiz dokunmadık.
Sedat bir süre sessiz kalıp, herkese çay koyduktan sonra devam etti anlatmaya.
"Kafayı çekip çekip havaya sıkıyormuş sokak ortalarında. Mahalleli bizden çekindiğinden ses etmemiş önce. Ta ki sarhoşken arabayla çocuğun birine çarpana kadar. Çocuğa bir şey olmamış olmamasına da mahalleli çileden çıkmış tabi. Bizimki birkaç gün sonra Gülsüm' ün babasını da tartaklayınca toplanıp bana geldiler."
"Sonra?" dedi Behçet.
"Mahalleliyle konuşup halledeceğimi söyledim. Ertesi gün de İhsan' ı çağırıp epey kalayladıktan sonra Adana' daki arkadaşların yanına gönderdim. İtiraz etmedi tabi, farkındaydı durumun. İşleri berbat edecekti."
Sedat bir üçlü daha sarmak için ara verdiğinde ne ben bir şey sordum, ne de Behçet bir şey söyledi. Ali' de ağlamayı kesmiş, kıpkırmızı gözlerle Sedat' ı izliyordu. Kimse çayına dokunmamıştı. 
Sedat üçlüyü hazırlayıp son olarak radyoyu da açtıktan sonra tam anlatmaya başlayacaktı ki birden irkildi. Radyoda Bergen çalıyordu. 
"Çok severdi bu kadını." dedi Ali, sesi titriyordu, Bergen şarkıya girince tekrar ağlamaya başladı.
Sedat üçlüyü yakıp bir fırt çektikten sonra "Allah" dedi, "Allah Bergen' in de belasını versin."
"Adana' da çocuklar göz kulak oluyorlardı İhsan' a, söylemiştim bizimkilere kafası bozuktur, yedirin, içirin, gezdirin... Belaya bulaşmasın diye de özellikle tembihledim ama İhsan işte, Piç İhsan. Rahat durur mu yapmış yine yapacağını."
"Sadede gel Sedat" dedi Behçet. "Kim vurmuş İhsan' ı?"
"Abi sen bu herifin ağzından hiç Gülsüm ya da Bergen' den başka kadın ismi duydun mu? İşte bu manyak bir gün Adana' da haplanıp kafayı da çektikten sonra gitmiş, nereden bulduysa, Bergen' i vuran eski kocasının dükkanını basmış. Dayamış altıpatları herifin alnına, bütün şarjörü boşaltmış. Polis o gün içinde yakalamış İhsan' ı. Ertesi gün adliye çıkışında da bizimkini indirmişler."
"Öyle ya, bırakırlar mı hiç."
Bir süre sustuk. Ali radyoyu kapattı. Hıçkırıkları da kesilmişti artık.
Behçet cigarayı söndürdü. Bir süre Ali' ye baktıktan sonra bana döndü.
"İhsan' ın mıntıkası artık Onaltılı' nındır. Ali, bundan sonra sen de İhsan' ın değil, Onaltılı' nın hesabına çalışacaksın."
Ali kafasıyla onaylar gibi yapıp hiçbir şey söylemeden kapıya doğru yürüdü.
Soğumuş çayı fondipleyip "Bırakın gitsin." dedim. "Çoluk çocukla iş yapmam ben."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyaz Zarf

Münevver