Kayıtlar

Aralık, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yolculuk

Üç gün önceden başlamıştı hazırlanmaya. Hiçbir şey eksik kalsın istemiyordu. Belki bu yüzden belki de varacağı yeri bilmemenin verdiği huzursuzluk, gidiyor olmanın verdiği rahatlığa ağır bastığından çok aceleci davranmıyordu. İlk gün işinden istifa etmiş, arkadaşlarıyla vedalaşmış, alışveriş halinde olduğu esnafla helalleşmiş, faturalarını yatırmış ve bütün borçlarını kapatmıştı. Tüm bunları, gitme kararını verdiğinden beri yüzünden düşmeyen, huzurlu bir gülümsemeyle yapmıştı.  İkinci günün tamamını evinde geçirdi. Halıları toplayıp yıkamacıya gönderdi, çamaşır makinesinde nevresimleri yıkadı, pencerelerden perdeleri topladı, kuruması için nevresimleri astı, nevresimler kururken perdeleri yıkadı, nevresimleri askıdan topladı, perdeleri yerine astı. Bütün yıkama ve kurutma işlemleri bittiğinde artık hava kararmıştı. Yalnız, kirli sepetinde duran birkaç pantolon, don ve fanilaya dokunmadı. Geride biraz yaşanmışlık bırakmak istiyordu, kim bilir belki de gerçekten fark etmemişti. Üçü

ona anlattım

Bir gün Affan "Tanrı yoksa bu tüm insanlığın şizofren olduğu anlamına gelir." demişti, gülmüştük. O da gülsün istedim, anlattım. Ona Affan' dan bahsettim, bir gün Affan "Son peygamberini bekleyen eski bir kavim gibiyiz." demişti. "Yoldan çıkmış eski bir kavim, biri gelsin bizi kurtarsın." Ve eklemişti, "Bir bakireden doğsam beni dinler miydin?" Yine bir akşam üstü laflarken Affan, "Unutulup gideceğiz" demişti. "Ne gerçek bir aşkımız, ne gerçek bir dostumuz, ne de gerçek bir düşmanımız oldu. Kendi halimizde yaşayıp, elden ayaktan kesileceğiz. Şansımız varsa alzheimer' a yakalanıp boşa harcadığımız bu ömrü, ölmeden, daha kimse unutmadan ilk biz unuturuz." demişti. Ona bunu anlattım. Hayır, Affan öyle demedi. Ona bunu, "seni hiç unutmayacağım" desin diye ben uydurdum. Bir gün Affan "Bizi vurmayacaklar bile." demişti. Ona bundan bahsetmedim.