Beyaz Zarf

Uzun bir süre sonra ilk defa bugün havanın aydınlanmasından önce uyandım. Güneşin doğmasına ne kadar zaman kaldığı belirsizdi. Kendimi garip bir şekilde öğlene kadar uyumuş gibi hissediyordum; içimde uykuya dair en ufak bir istek kalmamıştı. Saatin kaç olduğunu merak ettim. Yatağın içinde dönüp telefonu her zaman koyduğum yere uzandım fakat karanlıkta hiçbir şey bulamadım. Elimi attığım yerde gece lambası ve ucu boş bir şarj aletinden başka bir şey yoktu. Yataktan çıktıktan sonra sandalyenin arkasında duran pantalonun ceplerini karıştırdım; telefon oradaydı fakat şarjı tamamen tükenmişti. Bir an düşününce zaten güneşin saat kaçta doğacağı ile ilgili bir fikrim olmadığını fark ettim, saati öğrensem de bir şey değişmeyecekti. Telefonu şarja takıp belki biraz bir şeyler okurum düşüncesiyle salondaki kanepeye uzandım; kitabı elime aldığımda bir an sehpanın üzerinde duran kitap ayracına takıldı gözüm. Son okuyuşumun üzerinden haftalar geçmişti. Belki de başka bir ayraç koymuşumdur diye sayfaları çevirdim ama ne başka bir ayraç vardı ne de en son okuduğum kısmını hatırlıyordum; hangi sayfada kaldığım belirsizdi. Hava aydınlandıktan sonra bilgisayarda iş maillerini kontrol ettim; son tarihi belirsiz eğitim hatırlatmaları ve kimin tarafından açıldığı belirli olmayan kayıt onay talepleri ile doluydu. Önceki gün kaldığım rapor sayfasını tekrar kontrol etmeye başladım ve İngilizce çevirisiyle karşılaştırdığımda bir bölümün tutarsız olduğunu fark ettim. Sebebini öğrenebileceğimi düşündüğüm birkaç kişiyle konuşsam da kimse konunun çözümü için kesin bir çözüm bilmiyordu. Raporda bahsedilen dokümanları kurcalamaya başladım, birçoğu eskiden kalma ve artık var olmayan belirsiz süreçleri düzenlemekten başka bir şey yapmıyordu. Onlarca sayfanın arasında prosedürlerin yayınlanma zamanlarını ya da yayınlayan birimleri bulma çabalarımın boşuna olduğunu düşündüğüm sırada önemsiz görünen sayfaların birinde bir isme rastladım. Aradım; karşımdaki kişi hiç şaşırmamıştı, “Çok normal” dedi, “O konu size tutarsız gibi gelebilir çünkü süreç hala belirsiz”. Pencereyi açtım. Kendimi sıkılmış hissediyordum. Bir süre sonra sokaktan birbirlerine bağıran insanların sesleri gelmeye başladı. Öğle yemeğinde atıştırmak için dolaptan birkaç şey aldım. Dışarıda sebebi belirsiz bir tartışma sürerken, ekonomi haberlerini sunan kadın dolar kurundaki belirsizliğin ekonomiye etkilerinden bahsediyordu. Nasıl bir sonuca varacağını merak ettiğim için sonuna kadar izlemeye karar verdim, yayına bağlanan uzmanlar uzun uzun tartıştıktan ve sayısız ekonomik veriyi değerlendirdikten sonra en sonunda bir fikir birliğine varmayı başardılar: “Kurdaki belirsizliğin ekonomiye etkisi kesin olarak belirlenemez.” Televizyonu ve pencereyi kapattım. Kendimi her şeyden soyutlayarak tüm öğleden sonramı sadece raporu bitirmeye odaklanmaya çalışarak geçirmek istiyordum. Çevremle tek bağım arka planda çalan rastgele seçtiğim bir müzik listesiydi. Ara verdiğim bir an listede çalan şarkılardan hoşuma giden birinin bestecisine bakmak için telefonumu aldım. Telefonun ekranı hangi numaradan geldiği belirsiz reklam ve kampanya mesajlarıyla doluydu. Şarkının ismini arattım, fakat birkaç saniye alacağını düşündüğüm basit bir internet araması dakikalar sonra telefonu bir kenara atmamla sonuçlandı. Girdiğim tüm kaynaklar ve internet sitelerinde karşımda yalnızca tek bir sözcük bulmuştum; “anonim”.

 Akşam olduğunda kendimi biraz soyutlamak için bir süre önce Ankara’dan dönerken getirdiğim içi eski eşyalarımla dolu kutuyu karıştırmaya başladım. Kutunun en altında, diğer eşyaların arkasında saklı kalmış ne olduğu belirsiz büyük beyaz bir zarf duruyordu. Açtım; yıllar öncesinden hatıra olarak sakladığım onlarca şey önüme saçılmaya başladı. İçlerinde varlığını bile unuttuğum o kadar nesne vardı ki; Siyasal Bilgiler Fakültesi 2008 – 2009 ders programı kitapçığı, üzerindeki yazılar solmaya başlamış eski tiyatro biletleri, geçerliliğini yitireli çok uzun süre olmuş bir Milli Kütüphane giriş kartı, odamdaki uçak maketlerinin nerede duracağını gösteren küçük bir kroki, 6 yıl önceki bir futbol maçının yalnızca 5 TL tutarındaki bileti, arka yüzüne – artık benim için bir şey ifade etmeyen - önemli bir not alınmış indirimli bir EGO bileti, işe girdiğim ilk sene bir arkadaşımın bana verdiği bir gezi rehberi, hiç kullanılmamış renkli doğum günü kartpostalları ve kim bilir ne kadar uzun zaman önce kurşun kalem ile yazılmış bir öykü taslağı, diğer sayamadığım onlarca farklı nesne ile birlikte şimdi önümdeki masaya yığılmış şekilde bana bakıyordu. 

Değerleri başkaları için belirsiz olduğu halde benim için ne anlam ifade ettiklerine emin olduğum nesnelerin varlığını hatırlamak güzel bir duygu. Yoksa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığımda, kendimi yatağımda belirsiz bir şeye dönüşmüş olarak bulmam yakın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Münevver

Ucuz Hikaye